Aylin Nazlıaka’nın Muhammed Kendirci’nin Ölümüne İlişkin İlişkin Basın Açıklaması

23.11.2025

CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka, 15 yaşındaki Muhammet Kendirci’nin işkenceyle öldürülmesinin ardından ortaya saçılan ihmaller zincirine ilişkin sert bir yazılı açıklama yayımladı. Nazlıaka, “MESEM düzeni artık bir eğitim programı değil, çocuk mezarlığına dönüşen karanlık bir sömürü mekanizmasıdır” dedi. Yaşanan acı karşısında Milli Eğitim ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın sessizliğini eleştiren Nazlıaka, iktidara, “MESEM çocukları hayattan koparırken, bu ölümcül düzenin sürdürülmesine nasıl hâlâ göz yumuluyor? Bu sömürü çarkını kimler koruyor, kimler sürdürülmesi için zemin hazırlıyor?” diye sordu.

Ülkede peş peşe çocuk ölümleri yaşanırken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın “Tarih bize ailesi güçlü olan milletlerin zorluklardan güçlenerek çıktığını gösterdi” demiş olmasını eleştiren Nazlıaka, “Tarih bize başka bir gerçeği daha söylüyor: Gerçek güç, çocukları yoksulluğa, sömürüye ve ölüme karşı koruyabilen devlettir” dedi.

Nazlıaka açıklamasında şunları kaydetti:

Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde 15 yaşındaki Muhammet Kendirci, bir atölyede kompresörle işkenceye maruz bırakılarak hayatını kaybetti. Bu vahim hadise, Türkiye’de çocukların nasıl bir sömürü sisteminin içine itildiğinin, nasıl korunaksız bırakıldığının ve nasıl göz göre göre ölüme terk edildiğinin en somut göstergesidir. Bu ülkede bir çocuk, “eğitim” adı verilen bir düzenin parçası olarak işe gönderiliyor ve sonunda işkenceyle hayatını kaybediyorsa, ortada sadece bir suç değil; derin bir iktidar ve politika krizi vardır.

Ailenin kamuoyuna aktardığı bilgiler, soruşturmanın daha en başından beri ciddi skandallar yaşandığını gözler önüne sermektedir.

Ailenin anlatımına göre: çocuğa işkence ederek ölümüne neden olan fail, ilk aşamada serbest bırakılmış, ardından yurt dışına kaçmaya çalışırken başka bir şehirde yakalanmıştır.

Bu tablo, soruşturmanın ciddiyetten uzak ve ihmaller zinciriyle yürütüldüğünü açıkça göstermektedir. Daha da vahimi; Muhammet’in götürüldüğü Bozova Enver Yıldırım Hastanesi’nde pantolonu temizlik görevlileri tarafından çöpe atılmıştır. Bir çocuğun ölümüne ilişkin en kritik delillerden birinin ortadan kaldırılması, sıradan bir hata değil; denetimsizliğin, sorumsuzluğun ve adaletsizliğin göstergesidir.

MESEM DÜZENİ ÇOCUK MEZARLIĞINA DÖNÜŞÜYOR

Muhammet’in işkenceyle öldürülmesiyle birlikte, 2025 yılının 10 ayında MESEM kapsamında çalıştırılırken hayatını kaybeden çocuk sayısı 16’ya yükselmiştir. “Eğitim” adı altında sanayiye gönderilen çocuklar; pres makinelerinde, kalıp çökmesinde, forklift altında, yangında, elektrik akımında, işkenceyle can vermektedir. Bu sistem çocuklara eğitim değil; ucuz işgücü, güvencesizlik ve ölüm getirmektedir.

Muhammet’in yakınlarının isyanı yalnızca kendi acılarıyla ilgili değildir; bu düzenin çocukları nasıl öğüttüğünün çığlığıdır.

Ailenin feryadı ortadadır: “İşkenceyle işlenen cinayeti ‘şakaydı’ diyerek örtmeye çalışan, delilleri çöpe attıran, firar edip yargıdan kaçabileceğini sanan herkes hak ettiği cezayı alacak!”

Bu cümlenin altını kalın çizgilerle çiziyoruz; çünkü Türkiye’de çocukların ölümüne yol açan davalarda cezasızlık fiilen bir politika hâline gelmiştir.

BAKAN’A SESLENİYORUM; GERÇEK GÜÇ ÇOCUKLARI KORUYABİLEN DEVLETTİR!

Ülkede peş peşe çocuk ölümleri yaşanırken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş dün bir etkinlikte: “Tarih bize ailesi güçlü olan milletlerin zorluklardan güçlenerek çıktığını gösterdi” cümlesini kurdu. Oysa tarih bize başka bir gerçeği daha söylüyor: Gerçek güç, çocukları yoksulluğa, sömürüye ve ölüme karşı koruyabilen devlettir. Ama Türkiye’de devlet korumasında olması gereken çocuklar istismara, işkenceye uğruyor, hayatını kaybediyor, MESEM’de çalıştırılan çocuklar ölüme terkediliyor, yoksulluğun içine doğan çocuklar “okul” yerine “iş yerlerine” gönderiliyor.

Bu acı tabloda yanıtlanması gereken sorular açıktır:

• MESEM adı altında yürütülen bu düzen, bir çocuğu nasıl olur da ağır ve tehlikeli işlere sürükleyebiliyor? Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bu sorumluluktan daha ne kadar kaçacak? Sayın Tekin; sesimizi duyuyor musunuz?

• Failin serbest bırakılması nasıl mümkün oldu? Yurt dışına kaçma girişimine kadar uzanan bu skandal süreç kimlerin açık ihmaliyle yürüdü? Bu ihmallerin her biri için sorumlular ne zaman adalet önüne çıkarılacak?

• Hastanede en kritik deliller neden yok edildi? Bu delilleri ortadan kaldıranlar hakkında derhal adli işlem başlatıldı mı, yoksa bu korkunç cinayetin üzeri mi örtülüyor? Hastane yönetimi ve gözetim sorumluları neden hâlâ görevde?

• MESEM çocukları hayattan koparırken, bu ölümcül düzenin sürdürülmesine nasıl hâlâ göz yumuluyor? Bu sömürü çarkını kimler koruyor, kimler sürdürülmesi için zemin hazırlıyor?

• Çocukları korumakla yükümlü olan yöneticiler, bu kadar ağır bir tablo karşısında nasıl oluyor da hesap vermiyor? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, görevini yerine getiremediği apaçık ortadayken neden hâlâ istifa etmiyor? Bu sessizliğin sebebi nedir?

Muhammet’i kaybettik. Eğer MESEM adı altındaki bu sömürü çarkı durdurulmazsa, başka evlatlarımızı da kaybedeceğiz.

Muhammet için ve MESEM’de hayatı elinden alınan tüm çocuklar için de eksiksiz, şeffaf ve bağımsız bir soruşturma yürütülmelidir. İşyerinden hastane yönetimine, denetimsiz bırakan kurumlardan faile kadar yargı önüne çıkarılmalı, tüm sorumlular hesap vermelidir.

Kafası saç büküm makinesine sıkışıp 14 yaşında hayattan koparılan Arda Tonbul’un da, çalıştırıldığı inşaatta kalıp çökmesi sonucu enkaz altında kalarak vefat eden 15 yaşındaki Sedat Kurt’un da, şantiyede asansör boşluğuna düşerek yaşamını yitiren 16 yaşındaki Alperen Uygun’un da, işkence sonucu hayatını kaybeden 15 yaşındaki Muhammet Kendirci’nin de, kısacası bu iktidarın koruyamadığı tüm çocukların hesabını soracağız.

Bu karanlık çarkı kırmak, bu ülkenin çocukları için geleceği yeniden kurmak bizim tarihsel sorumluluğumuzdur.


Benzer Haberler